ATATÜRK’Ü ANLAMAK

Sungur Alp

Atatürk... Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, dâhi komutan ve güçlü lider. Fazla söze gerek yok. Bu vasıfların hepsini birden üzerinde taşıyan insanlardan biridir Atatürk. Bu sebepten, hiçbir şekilde istismar veya reddedilemeyecek bir şahsiyettir.

Ancak günümüzde, Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü kendisine kalkan olarak alan bazı istismarcılar, çirkin hedeflerine ulaşmak için Atatürk gibi bir şahsiyeti kendilerine âlet etme gafleti içerisindeler. Ve yine bir kısım da, maalesef kendi çirkin emellerini gerçekleştirmek amacıyla onu reddetmektedirler. Biz her iki gruba da lânet okumaktayız. Zira Atatürk’ün vecizelerini fikir terazisinde tartarak anlamaya çalıştığımızda, onun hiçbir şekilde kullanılamayacak derecede derin fikir hayatını görebiliriz. Bu iki grubun dışında, beni en çok üzen diğer bir grup da maalesef kendisini “Milliyetçi” olarak telâkki eden kişilerin duyarsızlığı.

Bu duyarsızlık neticesinde ne kadar kaşarlanmış Komünist, Faşist, Leninisit, Marksist ve bilumum ..... istler, icraatlarıyla Rahmetli’nin kemiklerini sızlatmışlar ve hâlâ daha sızlatmaktadırlar. Âdeta kanun hâlini almış bir söz vardır: “Malına sen sahip olmazsan; uğursuz, hırsız, hain dahi olsa sahip çıkacak birisi mutlaka bulunacaktır.” Tıpkı Atatürk’e olduğu gibi... (Yarası olan gocunur). Bu şarlatanların niyetleri malûm. Peki bizim “milliyetçi”(!)lere ne oluyor. Bağrımızdan çıkan, Türklük için çalışan gerçek Milliyetçi Atatürk’e niçin sahip çıkmıyorlar? Rahmetli’yi niçin bölücülere, komünistlere, ateistlere âlet ettiriyoruz? Niçin? Niçin? Sebebi çok açık: Atatürk’ü tanımıyor ve anlamıyoruz da ondan.

Bu yazımda; Nutku başta olmak üzere, her konuşmasının hemen hemen yarısını Türk, Türk Milleti, Türk kültürü, vatan, millet, bayrak gibi kutsal varlıklarla süsleyen gerçek Milliyetçi Atatürk’ü; kaçük, küçücük örnekleriyle, haddim olmayarak anlatmaya çalışacağım. İnşallah, düzenbazlar utanç duyar (zannetmiyorum ya!), Milliyetçiler de O’nu anlamaya çalışırlar.

– ”Vatan, bölünmez bir bütündür; parçalanamaz”

– “Milletim Türk, Vatanım Türkiye, Ülküm Türklüktür”

Bu sözü acaba, “Atatürkçüyüm” diyen kaç kişi söylemektedir?

– “ Bir gün ressamlar Türk’ün sîmâsını kaybederlerse Yıldırım’ı alsınlar, yapıversinler”

– “ Bu memleket, tarihte Türktü; hâlde de Türktür ve ebediyen Türk kalacaktır.”

Bu sözü Allah muhafaza ben söylesem, alnıma ırkçı damgasını vuruverirler. Mozaikleri’ne çakıl katma ile suçlarlar.

– “Efendiler, muhterem milletime tavsiye ederim ki; sinesinden yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanlarında ve vicdanlarındaki asil cevheri tahlil etmek dikkatinden bir an bile feragat etmesinler.”

İşte bu kadar. Gel de bu söz için bir kitap yazma. Güncelliğini hiçbir zaman kaybetmeyecek asıl meselemizin bu olduğunu hiç unutmamak gerekir. Atatürk’ün vecizelerine devam edelim...– “Türk Milleti’nin içtimaî nizamını ihlâle müteveccih didinmeler, boğulmaya mahkûmdur. Türk Milleti, kendisinin ve milletinin yüksek menfaatleri aleyhine çalışmak isteyen müfsid, sefil, vatansız ve milliyetsiz sebük-mağzların hezeyanlarındaki gizli ve kirli emellerini anlamayacak ve onlara müsamaha gösterecek bir heyet değildir.”

“Vatanı sevmiyorum ve terk etmiyorum” diyen, “Ben dünya vatandaşıyım, Türk ne, Türklük ne imiş ki ben onunla gurur duyayım” diyen ve aynı zamanda “Atatürkçüyüm” deme ahlâksızlığını gösterenler hiç utanmıyorlar mı? Yoksa bilerek, isteyerek mi hainlik ediyorlar?

– “Buraya konduğumuzdan beri ne olduğumuzu anlatmaya çalıştık ve anlatıp duruyoruz ki; Türk eli büyüktür ve yeryüzünde yalnız o büyüktür. Her yeri Türk’tür ve her yeri aydınlatan Türk’ün yüzüdür.

Diyarbekirli, Vanlı, Erzurumlu, İstanbullu, Trabzonlu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir ırkın evlâtları, hep aynı cevherin damarlarıdır”

Bu topraklara niçin “Türk Eli” dendiğini anlamak istemeyen, mozaik lâfını dillerine pelesenk eden unvanı büyük, kendisi küçük şahsiyetlere(!) ihtaf olunur.

– “Benim yaradılışımda fevkâlade olan bir şey varsa, Türk olarak dünyaya gelmemdir”.

– “Yurdumuz ve milletimiz bölünmez bir bütündür. Bütünlüğün devamı; Türklük şuuru ve onun besleyici millî gelenek, göreneklerimiz ve millî kültürümüzle sağlanmaktadır.”

– “Az zamanda, çok işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü: Temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk Kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir.”

– “Türk Milleti’nin karakteri yüksektir. Türk Milleti çalışkandır. Türk Milleti zekîdir.”

Bir zamanlar, bu cennet vatanımızın ve asil milletimizin sırtından geçinen bir zat; “Türk Milleti’nin yüzde altmışı aptaldır” demişti.Beni kahreden, çılgına çeviren, isyân ettiren bu söz değil, kendilerini Atatürkçü olarak tanıtan gösteriş budalası, kansız aklı evvellerin; bırakın tepki göstermesini, bu sözün arkasında durmaları ve sözün sahibine destek vermeleriydi. Sizden Türk ve Türkçü olmanızı beklemiyoruz; zaten lâyık da değilsiniz. Ancak, Atatürkçülük adına karşı gelseydiniz. Bu nasıl Atatürkçülük? Burada unutmadan şunu da belirtmek istiyorum: Bu ve bunun gibi şahıslar, Atatürk’ü Koruma Kanunu’na karşı gelmiyorlar mı? Zirâ Atatürk Türk Milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir” dememiş miydi? Sözüm size, ey Atatürkçü(!) geçinenler. Samimî ve şuurlu olanları tenzîh ederim.

Ayrıca unutmasınlar ki, Atatürk de bir Türk’tü...

Bir başka sözü:

– “Biz, doğrudan doğruya milletperveriz ve Türk Milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk Kültürü ile dolu olursa, o topluluğa dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur.”

– “Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak, evvelâ biz kendimize, benliğimize, milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün ef’al ve harekâtımızla gösterelim. Bilelim ki, millî benliğini bulamayan milletler, başka milletlerin şikârıdır.”

– “Millet sevgisi kadar büyük mükâfat yoktur.”

– “Dünya yüzünde, Türk Milleti’nden daha büyük, ondan daha eski bir yurt, ondan daha temiz bir millet yoktur ve bütün insanlık tarihinde görülmemiştir.”

– “Genç nesillerini milliyetçi olarak yetiştiren milletler, geleceğe emniyetle bakabilirler. Milliyetçilik; mensup olduğu milleti ilerletmek, yükseltmek, millî değerleri korumak ve geliştirmek duygusu ve şuurudur.”

Milliyetçiliği bundan daha kısa, daha özlü ve daha güzel şekilde tarif edebilirim diyen varsa, buyursun. Bizim düsturumuz da bu değil mi?

Okuduğunuz tüm bu sözlerin altındaki imzayı kapatalım ve tekrar okuyalım. Anında sizi afaroz ederler. Irkçı, faşist, Türkiye’deki “realiteyi(!)” görmeyen dar kafalı damgasını yersiniz. Ancak bu sözleri ne ben, ne de bir başka milliyetçi söyledi. Bunu Türklüğün ve Türk Milliyetçiliği’nin en kavî savunucusu “Mustafa Kemal Atatürk” söyledi. Herkes gerekli dersi çıkarıyordur inşallah...

“Türk Milleti’nin dili, Türkçe’dir. Türk Dili, dünyada en güzel, en zengin ve en kolay dildir”.

– “Türk Dili, Türk Milleti’nin kalbidir, beynidir.”

Rahmetli mezarından kalksa; kalktığına pişman olmaz mıydı? mezarından şöyle bir kalkıp, baksa: Aman Allah’ım! 200-250 kelime hazine(!) siyle öğretmelik yapanlar mı? Lâubali ve anlaşılmaz bir kuş diliyle yazı yazan gazeteciler mi? Hattâ bu meziyetleriyle yılın yazarı seçilenler mi? Yabancı dille eğitim yaptırıp “Türkçe bilim dili değildir” diyenler mi?... Daha neler neler. Sayarken bile utanıyorum. Acaba, Milletimizin kalbini ve beynini dumura uğratmak isteyenlere lânet okumaz mıydı? Aslında bu satırları, Anıtkabir’deki şeref defterine yazmak isterdim. Çünkü: Orada bu samimî duygulardan hiçbiri yok!

Atatürk’ün Türk, Türkçülük, millet, milliyetçilik ile ilgili sözleri tabiî ki bu kadar değil. ancak, onu anlamaya sevk etmek için bu kadarı yeter herhalde.

Atatürk’ün sözleriyle ilgili olarak yazacaklarımı bitirirken: 1947-49 yılları arasında Dr. Arın Engin’in, İngiltere’de rastladığı “İngiliz Browny usûlü” yemin töreninden bahsetmeden geçemeyeceğim. Bu hâdise zannederim, “ırkçı eğitim” (Maalesef verilmediği hâlde) veriliyor; “Millî Eğitim değil, Türkiye Eğitim sistemi olsun” diyenlere güzel bir cevap olacak:

“İngiltere’deki okullarda bir yemin usûlu vardır; adına “Browny usûlü” denmekte. Bu tören, haftada bir düzenlenmekte. Yemin töreni için öğrenciler, her tarafı bayraklarla ve millî liderlerin posterleriyle süslenmiş geniş bir salonda toplanırlar. Her öğrenci yerine oturmadan önce bayrağı ve liderleri selâmlamak zorundadır. Daha sonra, seçilen bir öğrenci, gururla, avazı çıktığı kadar bağırarak şu sözleri söylemekte, diğerleri de tekrarlamaktadır.

“Ben bir İngiliz’im. İngilizliği her şeyin üstünde, canımdan, evimden, barkımdan da üstün tutarım. Gönlümde ve kafamda İngiliz onurunu yaşatırım; onun korunması ve yükselmesi uğrunda her an ölmeğe hazırım... Ben İngiliz olmadıkça bir hiçim...”

“Sen bir İngiliz olmadıkça hiçbir şey olamazsın!..”

Vay ırkçı vay! Diyemezler, ama hemen bizim “Andımızı” hatırlatırlar. Doğrudur. Biz de her sabah “Türküm, doğruyum, çalışkanım”, sözleriyle başlayan Andımızı okutuyoruz. Ancak bu, ulvî tören havasından çıkmış, yasak savma niteliği kazanmıştır. Ayrıca, şuuru veremedikten sonra...

Türk Milliyetçileri! Atatürk’ü anlayın ve sahip çıkın. Milletimize, asalakların tanıttığı veya tanıtmaya çalıştığı Atatürk gibi değil; “Milliyetçi Atatürk” olarak gerçekleri, gerçek Atatürk’ü tanıtın. Odanızda, ofisinizde, pankartlarınızda, basınınızda, takviminizde vs. gibi her yerde Atatürk’ün gerçek fikirlerini aksettirin. Asın sokaklara, caddelere, pencerelere bu vecizeleri. Herkes bilsin “Atatürk’ün Milliyetçiliği’ni. Haykırın sağır kulaklara “Atatürk’ün bize emaneti olan Türk Milliyetçiliği” kavramını. Dikkat çekin kurduğu müesseselere, kullandığı isimlere: Millî mücadele, Millî irade, Millî Hakimiyet, Millî zafer, Millî vicdan, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu.

Bu gerçeği, Milliyetçi Atatürk gerçeğini öğretin. “Atatürk Milliyetçiliği’nin, Atatürk’ün Milliyetçiliği; yâni Türk Milliyetçiliği” olduğunu milletimize anlatın. Vatan size minnettâr kalacaktır!

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

ANA SAYFA