OSMANLI’DAN CUMHURİYETE TÜRKMENLER

Nefi Demirci

Musul vilâyeti Osmanlı döneminde İmparatorluğun herhangi bir bölgesi gibi idare edilmekte idi, önemli bir farkla, o da, Askerî Rüşdiye okulu gibi etkili okulların Türk yöreleri yerine çoğunluğu Kürtlerin yaşadığı Süleymaniye’de açılmış olması ve oradan yetişenlerin çoğunun 1. Dünya Harbi’nde karşımızda, İngilizlerin yanında yer almış olmaları, Kürt Nemrut Mustafa Paşa gibi.

Vilâyetin ehemmiyetinin bilinci içersinde olan Sultan II. Abdülhamid’in petrol yataklarının millî menfaatler doğrultusunda kullanılmasını ve işletmesini garanti altına almak düşüncesiyle vilâyetin topraklarını “Memaliki Şahane” arazisi olarak ilân etmesindeki,ileri görüşlülüğü, bölgenin önümüzdeki tablosunu açık olarak göstermektedir.

I. Dünya Savaşı’nın siyasî ve tarihî gelişmeleri içersinde yapay olarak kurdurulan Musul vilâyeti (Musul, Erbil, Kerkük, Süleymaniye) Büyük Millet Meclisimizde şiddetli tartışmalardan sonra, bölgede yaşayan TÜRKLER düşünülmeden, kendilerine sorulmadan, insanca yaşam hakları herhangi bir güvence altına alınmadan, Irak Devletine bırakıldı. Türk toprakları âdeta içindeki insanları ile terk edildi. Bugün tartışma konusu ve anavatanımızı çok ciddî olarak ilgilendiren, problemlerle dolu, güney sınırlarımız, daha önce SEVR’de belirlendiği gibi kabul edildi.

Yeni ihdas edilen Irak Devleti’nin sınırları içerisinde kalan bölgeler Osmanlı döneminde olduğu gibi, coğrafî ve idarî olarak yine 3 bölge olarak benimsendi:

1. Kuzey: Musul vilâyeti, bu bölge Misak-i Millî sınırlarımız içerisindedir, coğrafî özelliği, etnik yapısı itibariyle Güneydoğumuzun bir uzantısıdır, parçasıdır, Hamrin Dağları’nın, çölün, hurma ağaçlarının bittiği yerlerin üstünde kalır, Musul, Erbil, Kerkük, Süleymaniye vilâyetleri ile çevrelerinde bulunan Talafer, Duhok, Tuzhurmatı, Kifri gibi büyük kasabaları kapsar (Duhok sonradan vilâyet oldu). Nüfusun etnik yapısı Kürt, Türk, Asurî ve Araplardan oluşur, nüfus itibariyle Türkler 3, Kürtler 3.5 milyon civarındadır.

2. Orta Irak: Bağdat, Diyala, Bakuba, Kerbela, Tikrit, Rumadi, Hille gibi çoğunluğu sünnî, kısmen şiî Araplar yaşar.

Haritada görüldüğü gibi, Türkler Telafer’den Bedre’ye kadar uzanan, çoğunluğu Arap ve Kürtlerin bulunduğu iki bölge arasında yaşarlar. Telafer büyük bir kasabadır, 300’ü aşkın, Sino, Tellavi, Meydankuli, Efkani, Butepe, Cuma, Malveren ve tamamı Türklerle meskûn olan Irak’ın kuzey batısında bulunan köylerindendir. O Telafer ki, mütarekeden sonra müstevli İngilizlere silâhla direnmiş, bedelinin acısını, yalnızlığını anlayınca pek pahalı ödemiş, yıllar yılı ne yolu ne okulu ve ne de elektriği olmuş, geri bırakılması için ne gerekirse o yapılmış. Irak Devleti’nin hışmı İngilizler’in isteği doğrultusunda üzerlerine bir kâbus gibi çökmüş, hâlâ da diğer Türk yörelerinde olduğu gibi devam etmektedir. Bugün Telafer Araplaştırılmış ve Araplaşmaya yüz tutmuş yoklar içerisinde bir Türk toplumu, acı gerçek.

Yunus Peygamber, Musul’un güney yakasında, camisi ve içersindeki türbesiyle Musul şehrine girenleri âdeta selâmlar. Bir zamanlar 10.000’den fazla Türk, Musul’un bu semtinde yaşardı. Bektaşî tarikatına mensup Türkler, Musul’un bu semtinde Reşidiye, Şirehan, Karakoyunlu, Selâmiye, Yarımca, Gökçeli gibi elliden fazla Musul’un etrafında bulunan irili ufaklı köylerinde yaşamaktadır.

Kırık minaresi, kalesi ile tanınan Erbil’in şehir merkezinde bir zamanlar Türkler çoğunlukta idi, ama, son zamanlarda, hele Körfez Savaşı’ndan sonra, Türkiye’nin katkısı ABD’nin isteği ile Kürtlere olağan üstü haklar ve devlet kurma imkânları tanındı. Ve Erbil âdeta istilâya uğradı, zaten nüfus dengesi yılların verdiği tek taraflı, bilinçli ileriye dönük plân ve program içersinde Kürtler lehine dönmüştü. Bugün güvenli bölgede bulunan Erbil kenti, hem başkent hem de Kürtlerin hâkimiyeti altında bir yer.

Su seni

Su gögertmiş Suseni

Geçme namert köprüsünden

Koy aparsın su seni.

Hoyratı ile anılan Altunköprü, küçük Zap nehri ile ikiye ayrılır, tümüyle bir Türk kasabasıdır. Balıkçılık ve hasır sepeti ile ünlüdür. Kerkük katliamından sonra en büyük katliama maruz kalmış, YÜZLERCE Türk şehit edilmiş, halkı göçe zorlanmış, bugün Arap ve Kürtler tarafından diğer Türk yöreleri gibi istilaya uğramıştır.

Taşı toprağı Türklük kokan Kerkük’ü anlatmak zor, tarihi çok eskilere dayanır, kara altunun ortaya çıkması, şairin dediği gibi:

“Hayat-i abidarınla bütün ağyarı beslerken

Bizimçün fakr-u zillet masdar-i nikbet olan Kerkük”. Kerkük’e keder üzüntü geçirmiştir. İçinden geçen Hasa çayı Kerkük’ü iki yakaya ayırır, her tarafında, içinde kasabalarında köylerinde Türkler yaşar. Kuzhurmatu, Tezehurmatu, Yayçı, Kümbetler, Türkalan, Çardağlı, Leylan, Beşir, Yahyava, Türkeşkan (Tirkeşkan), Kızılyar, Ömermendan, Bılava, Tavuğ, Yengice, Şahseven, Muratlı, Kifri, Aştöken, Karatepe, Alisaray, Karahan, Kızlarbat, Hanekin, Zaviye, Mendeli ve daha bir çok kasaba ve köyde, Berdeye kadar uzanan bölge Türklere ait yerleşim yerleridir.

Son zamanlarda, özellikle bu günlerde açılan tartışmalarda Kürt yazarlar tarafından mesnetsiz, hakikatten uzak iddialarla Kerkük’te Kürtlerin çoğunlukta olduğu söylenmektedir. Halbuki görüp gezenler, içinde yaşayan yabancılar, yaşamlarını sürdürmek için Türkçe öğrenmek zorundadırlar. Osmanlı, Türkçe’yi zorla hâkim olduğu bölgelere kabul ettirmedi, kabul ettirmiş olsaydı zaten bu tartışmalara ihtiyaç olunmazdı. Nüfus sayısına gelince, Irak’ta sayım gerçekten sorun olmuş, hiçbir güvenilir kaynak yok, tam ve doğru bir sayımda yapılmış değil, 1921 yılında 2.500.000 olan Irak’ın nüfusu bugün kesin olmamakla beraber 20 milyon dolayındadır. 19.10.1947 yılında yapılan sayımda 5 milyon civarında bulunmuştur. 1957 sayımında 6.5 milyona yükselmiş, artış % 2.5 - 3 arasında olduğu Irak nüfus müdürlüğü tarafından kabul edilmiştir. Bugün Irak’ın nüfusu 20 milyon civarında olduğuna göre, matematiksel olarak % 3 artış değil % 5-6 olmasını göstermektedir, zira % 3 artış olsaydı bugünkü nüfusu 15 milyon olması gerekirdi. Türklerin nüfusuna gelince, 1921 yılında Lozan’da İsmet Paşa tarafından sunulan raporda, Türkleri sayısı 150 - 200 bin, Kürtlerin 260 bin, Musul vilâyetinin nüfusu ise 500 bin yani Irak’ın beşte biri, Kürtlerin Irak’taki nüfusu 3.5 milyon ise, o zaman Türklerin nüfusu da 2.5 - 3 milyon olması gerekir, kaldı ki Irak’ın her yerinde Türkler yaşar, mahalleler dolusu Bağdat şehrinde Türk yaşamaktadır ve bunlar bu sayıma girmemişlerdir. İddia edildiği gibi ne sayıları bir milyondan azdır, ne de yukarda belirttiğimiz yerler Kürtlerin veya Araplarındır, o yerler bizimdir Türklerindir. Biz Orta Asya’dan geldik, peki sormazlar mı bu bilgili Kürt yazar ve araştırıcılarına sizler nereden geldiniz, aslınız faslınız nedir, tarihi tahrif edip, Türkiye’nin Güneydoğusu ve Kuzey Irak bizim yerleşim yerimizdir, Kerkük Kürt şehridir, Kürt’tür, bakmazlar mı mezar taşlarındaki asırlar önce yazılan Türkçe yazılara ve tarihi eserlere? Peki sizin eserler nerede?

Irak Devleti kurulduğu günden beri gerçek yerlisi olan Türkleri benimsememiş, İngilizler’in ortaya koydukları idarî şekilde ve anayasasında Türklerin ismi geçmemektedir.

1953 yılında Irak’ın Bağdat Paktına girişi az da olsa Türklere rahat nefes aldırmış, Türkiye kapısını açmış, tahsile gelenler, Türkiye gerçeğini görmüş, Kerkük diye bir şeyin olmadığını, Türk olarak pek az insanın oraları tanıdığını, üzülerek öğrenmişler. Bunlardan birisi de benim, hele Türkçe’yi nereden öğrendiniz sorusunun burukluğunu Türk dünyası adına bugüne kadar içimde taşımaktayım.

Durum, 1970, kâğıt üzerinde Irak Devleti tarafından kültürel hakların verilmesine kadar devam etti, bir nevi sükûnet içersinde sinsî baskı. Hakların verilmesi bir yerde, ki Türklerin varlığını kabul etmeyen yönetimin, bu toplumu tanıdığı anlamına geliyordu. Duyulan pişmanlık, hakların uygulanmadan kaldırılmasını doğurdu. Türklerin bu konuda verdikleri uğraş sonuç vermediği gibi, pek pahalıya mâl oldu. 80 yılına kadar süren zaman içinde, akla hâyale gelmeyen baskılar, idamlar, sürgünlere tanık olduk.

1959 katilamı plânlı programlı hazırlanmış, hazırlatılmış idi, amaç, Türkleri diyarlarından çıkartmak, ilerde kurulması hayâl edilen ve tasarlanan Kürt Devletine zengin bir başkent elde etmekti. Hâlâ bu uğraş bütün hızıyla devam etmektedir, bizim bu yazıyı kaleme almamızın nedeni budur. Kerkük Türktür, bütün dönen dolaplara rağmen Türk kalacaktır, çünkü eninde sonunda yüce devletimiz, bu bilincin içinde olan şanlı ordumuz gerekeni yapacaktır.

1980 yılında inandıkları millî şuurları uğruna idam sehpasında şehadet mertebesine erenlerden sonra, kara, kabus dolu karanlık günler Türkmenleri hiç bırakmadı. Bir yandan Sevr’in hayâli ve Kürt devleti hülyâsı diğer yandan iliklerine kadar işlenmiş, işletilmiş Türk düşmanlığı ile büyüyen Araplar her fırsatı değerlendirerek Türkleri Kürtlerle beraber yaktıkları ateş arasında yakıyorlardı.

1990’lara gelinceye kadar, maddî ve manevî büyük kayıplara uğrayan Türkler, benliklerini, kimliklerini ve topraklarını koruma mücadelesinin gururu içersinde yalnızlığını çoktan hissetmiş, kara kara düşüncelere dalmış iken, Körfez Savaşı ve Kürtlerin Kerkük’e tıpkı 1959 yılında olduğu gibi saldırıları ile karşılaştı. Önde yine Barzaniler vardı. Saldırganlar bu defa evleri dükkânları yağmadan çok, sistemli olarak Türk varlığını ortadan kaldırmak için tapu, nüfus ve kütüphaneleri yakıyorlardı. Türke Türküğe ait tarihî belgeler, eserler ve kayıtlar ortadan kaldırılırken, yakılırken, yıkılırken, tarihî baba yadigârı Taş Köprü, Mecidiye Bahçesi kapısında “Mecidiye Bahçesi” yazısı, kalenin yıkılması, arkasından hep aynı düşünce, Türk varlığını kanıtlayan belgelerin ilerdeki hayâlin tahakkuku için ortadan kalkması şart.

Araplarla Kürtler bir tek amaçta birleşirler, biri diğerini hep destekledi - TÜRK’E DÜŞMANLIK - 1. Dünya Harbi’nde Şeyh Sait Araplar gibi mehmetlerimizi arkadan vurdu, aynı birliktelikleri 1959 Kerkük katilamını gerçekleştirdi. Başta Molla Mustafa’nın silâhlı adamları Türkleri şehit etit, 1990’da nüfus, tapu Türk arşivi ile dolu kütüphane yağma edildi, Erbil’de gözümüzün içine baka baka toprağın öz sahipleri olan Türkler şehit edildi.

On yıldan beri yanı başımızda bulunan bölgede yönetim boşluğu devam ediyor. Dar bir siyasî görüşle PKK’yı yalnız terör örgütü olarak tanımlamak yanlıştır. Arkasında bıraktığı gelişmelerin siyasî etkileri, millî menfaatlerimiz ve düşüncelerimizde büyük sıkıntılara neden olmaktadır. Yıllar önce ortaya atılan federasyon tartışmaları, Talabanî’nin Kerkük’ü paylaşalım sözleri Türkiye’de az da olsa Kürtlerin sayısı 20 milyondur diyenin arkasından yürüyenlerce hoş karşılanmakta, Talabanî kurnazlığı, kendi çıkarı için iki yüzlülüğünü ortaya koyup taşı toprağı Türk olan Kerkük’ü isteyebilir, ya Türkiye’nin ve Türk dünyasının kopmaz bir parçası olan, kanı ile Türklüğünü koruyan bu şehitler diyarının pazarlığına ılımlı yaklaşım içersinde olanlara ne demeli?

ANA SAYFA