NAZIM HİKMET VE KURTULUŞ SAVAŞI

Ahmet B. Ercilasun

1921’in ilk günü, Nâzım Hikmet’le Vâlâ Nurettin Millî Mücadele’ye katılmak üzere Yeni Dünya adlı bir vapurla İstanbul’an ayrılırlar. Yusuf Ziya ile Faruk Nafiz de aynı vapurdadır. Ankara’dan gelecek izni beklemek üzere 15 gün kadar İnebolu’da kalırlar. İşte Vâlâ ile Nâzım’ın dünya görüşü o zaman değişir. Vâlâ Nurettin hem olayların içindedir; hem de Nâzım Hikmet’le ilgili değişmelerin doğrudan şahididir. Bu Dünyadan Nâzım Geçti (7. baskı, Ocak 1999 İstanbul) adlı eserinde Vâ-Nû şöyle diyor: “1921 Ocak ortalarına kadar koyu milliyetçi ruhta olan şair Nâzım Hikmet’in Hitlerci toy gençlik gibi bir renk ya da remizle avlandığını katiyen iddia edecek değilim. Fakat görgü tanığı olduğum bir gerçeği de gizlemeyeceğim. Nâzım’a İnebolu’da komünistlik fikirlerini ilk aşılayan Spartakist ağabeyler arasında Sadık Ahi’nin kırmızı bir boyun atkısı vardı. Rüzgârda yürüyorduk. Ve o anlatıyordu.

– Böyle bir boyun atkısı takıp ihtilâl nutukları söylemek, ihtilâl şiirleri okumak senin tipine ve manevî bünyene ne kadar yakışacaktır, Nâzım.” (s.64).

Aynı olay bir önceki sayfada şöyle anlatılır: (Yusuf Ziya ve Faruk Nafiz İstanbul’a döndükten sonra) “... iskelenin yanındaki büyük kahveye gittik. Orada, İnebolu’ya gelir gelmez karşılaştığımız, fakat o güne kadar dört kişilik bir grubumuz olduğu için kendileriyle pek kaynaşmak lüzumunu duymadığımız Spartakist ağabeyleri bulduk.

İşte bu ağabeylerin birisi mi desem, ikisi mi desem, fakat muhakkak ki biri, dretnot bölmesinin netameli kapağını kapatmak hevesinde olan Nâzım’ı çok etkiledi. Onu şoven milliyetçilikten Blanqui uslubuna yöneltti.

Bu zat, yaman bir sülalenin yaman maceralar yaşamış önemli bir kişisiydi. Bu zat Sadık Ahi’ydi. ileride, Mehmet Eti ismini alarak Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olmuş bir garip politikacı... (s. 63).

“Spartakist ağabeyler” Almanya’da yüksek öğrenim görmüş gençlerdi. İnebolu’da bir ev tutmuşlardı. Bu ev “.... bir fikir fideliği halindeydi. Karl Marx’tan söz açıyorlardı. Engels’ten, Kautzsky’den söz açıyorlardı. Biz hiçbirini tanımıyorduk. İsimlerini bile duymamıştık.... Sadık Ahi’yle posbıyıklı ustabaşı, Almanya’daki Spartakist hareketlerine elde mitralyöz, pencereye ateş etmek suretiyle katılmışlar. Karl Liebknecht’in Rose Luxemburg’un hayranıydılar. Hep bu konulardan söz açıyorlardı.” (s. 67).

Vâ-Nû ile Nâzım Hikmet karlı kış günlerinde dokuz gün süren meşakkatli bir yolculuktan sonra Ankara’ya ulaşırlar. Spartakist ağabeylerini orada da bulurlar. Arkasını Vâ-Nû’dan dinleyelim: “Spartakist arkadaşlarla birlikte kalabalık bir odada yattık. Sadık Ahi de bizimle beraberdi. Kırlara çıkıyorduk. Hangi çalının altında adam gizliymiş gibi etrafa bakındıktan sonra, Marx’ın cümlelerinden birini söylüyor. Sonra bunu hadis yorumlar gibi uzun uzun anlatıyordu. Meselâ: “Proleterya’nın zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi yoktur.” Meselâ, yıllar sonra Nâzım’ın şiirine girmiş şu kelam Marx’ın:

“Duyuldu kabuğuna tık ettiği civcivin!”

Hem esrarlı, hem şairane... Dinledikçe gözlerimizin önünde perdeler açılıyordu. Kanında ahilerin mayası olan bu şeyh, bizi büyülüyordu.” (s. 94).

Nâzım Hikmet’le Vâlâ Nurettin Ankara hükûmeti tarafından Bolu’ya öğretmen olarak tayin edilirler. Ankara’da bir ay kadar geçirdikten sonra Bolu’ya giderler. Bundan sonrasını Zekeriya Sertel’in Mavi Gözlü Dev (2. baskı, Haziran 1991 İstanbul) adlı kitabından takip edelim. “Bolu, Nâzım’ın hayatında ikinci bir dönüm noktasıdır... Bir gün Bolu Ağır Ceza Mahmekesi başkanı ile tanışıyorlar. 28 yaşlarında bir genç. Fakat olgun, bilgili, çevresinde saygı yaratmış bir adam. Şiirden de anlıyor. Türk ve batı edebiyatı hakkında fikirler yürütebiliyor. Fransız ve Sovyet devrimleri hakkında derin bilgisi var. Nâzım, bu adama hayran oluyor. Mahkeme başkanı Ziya Hilmi de bu gençleri seviyor. Aralarında bir dostluk kuruluyor... Nâzım’ın babası Hikmet Bey, büyük bir paket içinde birkaç kitap gönderiyor Nâzım’a. Bunlar arasında Fransız İhtilâli üstüne büyük bir kitap var. Onu, tekrar tekrar okuyup heyecanlanıyor... Kitabı okuduktan sonra da böyle bir ihtilâl döneminde yaşamanın heyecanını duyuyorlar. O vakit Ziya Hilmi bunlara yol gösteriyor.

“Komşumuzda Fransız İhtilâli’nden daha büyük bir ihtilâl oluyor. Almanya’ya gideceğinize, gelin hep birlikte Sovyetler Birliğine gidelim”. diyor. O sırada İstanbul’daki sevgilisi Nüzhet Hanım’dan Nâzım’a bir mektup geliyor. O da eniştesi Muhiddin Bey’le birlikte Tiflis’e gitmekte olduğunu bildiriyor.

Tamam... Plân değişiyor. Hep birlikte deniz yoluyla Sovyetler Birliği’ne geçmeğe karar veriyorlar.” (s. 93-94).

Karar uygulanır. 19 yaşındaki Nâzım ve arkadaşı Vâlâ, Sovyetlere gitmek üzere Trabzon’a gelirler. Gerisini Vâ-Nû’dan dinleyelim. “Trabzon’da kendimize birer mürur tezkeresi uydurduk. Asker sivil türlü engel makamlar vardı. Polis müdürleri, askerlik şubesi reisleri ve saire... Nâzım, onlara beni gösteriyordu: “Kars’a Kâzım Karabekir Paşa’ya gideceğiz. Öğretmen arıyor bulamıyormuş. İşte vesikalarımız, kara yolundan gidemeyiz. Vapur’la Batum’a geçersek, Kafkas üzerinden Kars’a gitmek daha dolay.” Böyle bir mürur tezkeresi istiyorduk. İtiraz edemiyorlardı, veriyorlardı.” (s. 186).

İşte böyle. 1921 Eylülünün sonunda iki arkadaş bir vapurla Trabzon’dan Batum’a geçerler. Tiflis ve Batum’da Ahmet Cevat (Emre) ile birlikte Marksist bir gazete (Yeni Dünya) çıkarırlar. Şevket Süreyya ile de burada tanışırlar. 1922 ortalarında öğrenim görmek üzere Moskova’ya giderler. Nâzım’ın

24 Saat Marx

24 saat Lenin

şiirlerini yazdığı yıllar böyle başlamış olur.

Kurtuluş Savaşı için destan yazan Nâzım Hikmet’in Kurtuluş Savaşı sırasında yaptıkları işte bunlardır. Vâ-Nû kitabında Sovyetler’e kaçmadıklarını söylüyor. Ben onun ve Sertel’in kitabından olayları naklettim. Kaçıp kaçmadıklarına okuyucular karar versin.

ANA SAYFA