KÖRFEZ SAVAŞI VE MİSAK-I MİLLÎ VERASET HAKKIMIZ: MUSUL-KERKÜK

Mehmet Orhun

Giriş:

16 Ocak 1990 tarihinde başlayan Körfez Savaşı; Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında, Amerika’nın önderliğinde, NATO üyeleri, başta İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika, Almanya’nın hava kuvvetleri ve Türkiye’nin üs kullanımı desteğiyle 27 Şubat 1990 tarihinde sona ermiştir.

Körfez Savaşı üzerinden 10 yılı aşkın bir süre geçmiş; Kuveyt, Savaşın harabiyetini, zarar ve ziyanını çoktan gidermiş; Irak da ağır ve aksak olsa bile, kendini toparlama yoluna girmiştir.

Türkiye ise; bu savaş sonucu, siyasî, ekonomik ve malî büyük bir külfete girmiştir. Sadece Irak ambargosundan doğan 27 milyar doları aşan zararın yanında, ayrıca o dönemin artan PKK faaliyetlerinin zarar ve ziyanı; hiç şüphesizdir ki, üzerinde önem ve hassasiyetle durulması gereken bir husustur. Bunu kim ve nasıl karşılayacaktır?

Sınırımızla 36 paralel arasındaki güvenlik kuşağı da; halen güvensizlik kuşağına dönüşmüş; ve maalesef, kriz kuzeye kaymıştır.

Bu kriz; gittikçe de müzminleşmektedir.

•••

Irak; Osmanlı İmparatorluğu zamanında, başlıca, Basra, Bağdat ve Musul vilâyetlerimizle bir eyaletimiz olarak, Mondros Mütarekesi’ne kadar hâkimiyetimizde kalmıştır. Kerkük; Musul Vilâyeti’nin, sancağı idi.

İngilizlerin; Mondros Mütarekesi’ndeki aleyhimize hükümlerinden istifadelerini önlemek için, Irak ve Kafkas cephelerindeki kuvvetlerimiz ordu seviyesinde bırakılmıştı.

İngilizlerin; doğudaki 6 vilâyetimize sızmalarının sezinlenmesi üzerine, Irak ordumuz bu vilâyetlerde milis teşkilâtı ve Müdafaa-ı Hukuk cemiyetleri kurma teşebbüsü içine girmiştir.1

Düşmanlarımızın; Türklüğün sonunu getirmeye yönelik bu türlü tutum ve davranışları, bütün milleti ayağa kaldırmış ve teşkilât, “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti” olarak bütün memleket sathına yayılmıştır.

Bütün bu hareketlere müvazi olarak da, İmparatorluğun son “Meb’usan Meclisi” hazırladığı (Ahd-ı Millî-Misak-ı Millî Beyannamesi)ni kabul etmiş ve 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi açılarak İstiklâl ve Misak-ı Millî Mücadelesini ilân ederek Kurtuluş Savaşı’nı hızlandırmıştır.

•••

Eski Musul Vilâyetimiz, Misak-ı Millî’miz sınırları içinde idi. Mondros’u ortadan kaldıran Lozan’da, Bu husus ele alınmıştır. Yapılan müzakerelerde: Türk-Türkmenler ile yerleşik bölge ve yerlerin, Türkiye sınırları içine alınması müspet yöne giderken, maalesef, araya giren petrol simsarları yüzünden yolundan saptırılmış ve sarpa sardırılmıştır. Bu suretle Musul Meselesinin halli Türk ve İngiliz hükümetlerince yapılacak ikili görüşmelerle Cenevre’deki Cemiyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti) hakemliğine karar verilmiştir.2

Lozan Antlaşması’nın ilgili maddesi gereğince 9 ay içinde bir çözüm getirilmesini teminen 15 Mayıs 1924’de İstanbul, Haliç, Kasımpaşa Bahriye Nezareti’nde Türk Hükümetini temsilen Fethi Okyar Başkanlığındaki heyetimizle İngiltere hükümetini temsilen Mr. Lidnzey’in başkanlığındaki heyet görüşmelerinde, her iki tarafın görüşlerinde direnmeleri karşısında, konferans bir neticeye ulaşamadan 5 Haziran 1924’de sona ermiştir. Konu, haliyle Milletler Cemiyeti’ne dönmüştür.

Burada, Milletler Cemiyeti Meclisinde 20 Eylül 1924 tarihinde başlayan görüşmelerde plebisit yapılmasında ısrar edilmiş, fakat bu teklif İngilizlerce kesinlikle red edilmiştir. Sebep olarak da bölge halkının kültürce geri olduğu öne sürülmüştür. Cenevre’de görüşmeler sürerken, İngilizlerin el altından kışkırttığı Nasturî Ayaklanması başladı. Türk kuvvetleri bunu bastırdı. İngiltere hükümeti bunun üzerine 9 Ekim 1924’de bir ültimatom vererek 48 saat içinde Türk birliklerinin notada belirtilen sınırın gerisine çekilmesini istedi. Bu sefer Türkiye yeniden Milletler Cemiyeti Meclisine başvurarak geçici bir sınırın tespiti talebinde bulundu. Brüksel’de olağanüstü bir toplantı yapan Meclis 25 Ekim 1924’de geçici bir sınır belirledi. Ne var ki, yine İngilizlerin el altından kışkırtmalarıyla, 3 ay 15 gün sonra, 25 Şubat 1925 tarihinde Şeyh Said İsyanı patlak verdi.

Bu hengameli durum karşısında, genç Cumhuriyetimiz bu geçici sınırı kabul mecburiyetinde kaldı. Esas itibariyle şimdiki sınırımız budur. Bize zorla kabul ettirilmiştir.

•••

Abbasîlerden beri, Türk-Türkmen diyarı olan bu yerler, zorla Anadolu’dan ayrılmıştır. Halbuki, gerek iklim gerekse topografik ve jeolojik yapı bakımından Anadolu’nun bir uzantısından ibarettir.

Halen güvenlik kuşağı içi ve civarı süregelmekte olan huzursuzluk, kendi topraklarımızın emniyetini sağlamaktan çok uzaktır. Mevcut otorite boşluğu; herkesten önce bizi ilgilendirir ve bizim Misak-ı Millîmiz’den gelen hakkımızı meşru kılar.

Ayrıca; Savaş süresince yüklendiğimiz ve katlanmakta olduğumuz maddî, mânevî, iktisadî ve her türlü külfetler gözönünde tutulmalıdır.

Türkiye; olayların arkasından koşmak yerine, insiyatifi ele alarak, haklı olduğumuz bu konuda önde gitmek mecburiyetindedir.

Abbasî Hilâfetini ve Devleti’ni kurmuş, bin yılı aşkın bir süreden beri bu toprakları yurt edinmiş Türk-Türkmenlerin haklarına sahip çıkılmasının, Türkiye için, her şeyden önce özden gelen tarihî bir misyon olduğu unutulmamalıdır!..

Yoksa; bu vebalin altından kimse kalkamaz!..

DİPNOTLARI

1- Cemal Kutay: Millet Mecmuası, Sf.162-163, İstanbul 1963.

2- Dr. Rıza Nur: Hayat ve Hatıratım, Cilt 3, Sf 1037-1038, İstanbul 1968.

ANA SAYFA