TÜRK OLMAYAN TÜRKİYELİLER

MİLLET, DEVLET, VATAN, TARİH, DİL, BAYRAK: KUTSAL DEĞERLERİMİZ. KARŞIMIZDAKİLER:

Sami Yavrucuk

Milletimizin adı olan TÜRK’ü, Devletimizin adı olan TÜRKİYE CUMHURİYETİ’ni vatanın adı olan TÜRKİYE’yi, milletin dili olan TÜRKÇE’yi, milletin ve devletin simgesi BAYRAĞI’mızı, sembolümüz olan BOZKURT’umuzu her şeyden çok severiz. Bunlar bizim kutsal değerlerimizdir. Onları herkesten ve her şeyden kıskanırız. Bizi, TÜRKÇÜ yapan duygular, bunlardır.

Duâmız; Tanrım, hiç birini bizden ayırmasın ve bütün Türklere ve Türk Dünyasına nasip etsin. Tanrım, Türk’e yardım etsin. Bütün Türkler bir ordu olsun. Tanrım, Türk’ü Korusun...

Kanımız bahasına kurduğumuz son devletimiz TÜRKİYE CUMHURİYETİ’mizin EGEMEN KÜLTÜRÜ, TÜRKLÜK OLGUSUDUR. Bu coğrafya üzerinde yaşayan 65 milyon insanın tasa ve kıvançta olduğu gibi ORTAK BİR DİL ve PAYLAŞILMIŞ ANAYASAL DEĞERLERDE de birleşmiş olmaları, en büyük dayanağımızdır. 600 yıl ömürlü İmparatorluğumuz, bu görülüşlere değer vermemiş, kuruluşundan itibaren YÖNETİM ve ORDU’yu kendi soyundan esirgemiş, Rum-Sırp-Hırvat-Ermeni-Yahudi-Arnavut kökenlilere vermiş, onların uzun zaman dilimi içinde müesseseleşerek yönetime kök salmalarına sebep olmuştur. Yeryüzünde hiçbir devletin yapmadığı bu hata en son Balkan Harbinde neticeye ulaşmış ve koca İmparatorluğumuz ömrünü tamamlamıştır.(1) Bu yanlış uygulama ile ilgili çok acı ve çok çıplak iki örnek sunmak istiyorum: Kanunî Sultan Süleyman’ın saltanatında görev yapan dokuz veziri âzâm’ın sekizi doğumlarında Hiristiyandır ve Türk soyundan değildir. Yine, İmparatorluğun 214 sadrazamından sadece 79’u Türk’tür.(2)

Son Türk Cumhuriyetimiz bu yanlış görüşe son vermiş, Türklerin, Türk olmaktan doğan millî gururlarını yeniden kazanmalarını sağlamıştır. Büyük Bozkurt Mustafa Kemal Paşa başta olmak üzre, “fikirlerimin babası” dediği Ziya Gökalp ve yanından ayırmadığı Yusuf Akçura ve Ahmet Ağaoğlu gibi Türkçüler Cumhuriyetimizin temel taşlarını oluşturmuşlardır.

1931 yılında, Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti,

1932 yılında, Türk Dilini Tetkik Cemiyeti,

1935 yılında, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi kurulmuştur.

Genç Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkçülerin millî duyguları; millet-devlet-vatan-tarih-dil ve bayraktır. 80 yıl sonra 2000 yılında da, Türk Millîyetçilerini siyasî plâtformda temsil eden lideri de bağırarak “millîyetçilerin, millî duyguları tartışmalı olanlardan, ders almaya ihtiyaçları yoktur” diyebilmiştir.

Biz, “NE MUTLU TÜRK OLANLARA” değil “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENLERE” dedik. Karşımızdakiler; köksüz aydınlar, enteller, medya, 1968 komünistleri bizim inceliğimizi anlamazdan geldiler, son yıllarda yine kimlik arayışına düştüler. Ve 80 YILDIR TÜRK OLAMAYAN TÜRKİYELİLERİ peşlerine takıp bağırmaya başladılar. MOZAYİK KÜLTÜR adı altında vatandaşlarımız içinde farklı soy şuuru oluşturmaya çalıştılar. Yaptıkları, işte tam bir AZINLIK IRKÇILIĞI’dır. Bir yandan, Türk ırkçılığı yapıldığından şikâyet edilecek, öbür yandan tek tek insanların farklı köklerine dikkatler çekilerek, Türkiyemizin bir mozayik olduğu işlenecek. Millet olma şuuruna ulaşmış halkımızda şüpheler uyandıran KİMLİK TARTIŞMALARInı başlatmaya kimsenin hakkı yoktur. Bilmeden bu tuzaklara düşenler de uyanmalıdır. Artık, Bolu yollarında ABAZA PEYNİRİ-ÇERKEZ PEYNİRİ yerine BOLU PEYNİRİ satmalıdırlar. Geçen yıl Nalçık’taki Dünya Çerkezlik Birliği toplantısında olduğu gibi çifte vatandaşlık isteğinden vazgeçip “Cesur Yürek Çerkes” filminin çekiminde ısrar etmemelidirler. Bölücü entellerin geçen ay güzel İstanbul’umuzun Harbiye Açık- Hava tiyatrosunda “Kardeş Türküler Konseri” adı altında Kürt-Ermeni-Laz-Gürcü-Arap-Süryanî-Alevî şarkılarına alâka göstermemelidirler.

Biliyorsunuz, Türkçülerin bu köksüzlere cevabı hazır; YA SEV YA TERK ET! Dağ Türkü dediğimiz Kürt kardeşlerimizi PKK töreristleri vasıtası ile bizden ayırmaya çok çalıştılar, muvaffak olamadılar. Şimdi de Alevî kardeşlerimizi tahrikle muşguller. Geçen ay Nevşehirimizde Hacı Bektaş’ı anma törenlerinde aynı anarşistler F tipi cezaevlerini protesto gösterileri ile ortaya çıktılar. Aydın geçinen, gravatlı eşkiyalar bunda da muvaffak olamayacaklardır. Çünkü; Âşık Veysel’imiz karşılarına çıkıp;

“Irkımız neslimiz aynı bir kandan

Yurdun yaraların saralım kardaş” diyecektir.

Netice olarak söyleyebilirim ki; ÇÖZÜM EĞİTİMDEDİR. Yüzlerce yıldır var olan ortaklıkların bir imân ve şuur hâline getirilmesinin GÜNAHI TÜRK MİLLÎ EĞİTİMİNE VE BÜTÜN AYDINLARA AİTTİR. Şükürler olsun Türkçüler, Türk Milletini temsilen ve halen MİLLET-DEVLET-VATAN-TARİH-DİL-BAYRAK gibi kutsal değerlerini savunmaya devam etmektedirler.

Tanrı Türkü Korusun.

KAYNAKLAR

1- Prof. Orhan Türkdoğan. Türk Milliyetçiliğinin Sonu mu? Tarih Dergisi. Haziran 2000.

2- Yavuz Abadan. Türk İnkılâbı, 1954.

ANA SAYFA